Down London Road (On Dublin Street, #2)

Yazar: Samantha Young
Yayınevi: NAL
384 sayfa
Türkçe edisyonu yok.

Johanna Walker is used to taking charge. But she’s about to meet someone who will make her lose control....
It has always been up to Johanna to care for her family, particularly her younger brother, Cole. With an absent father and a useless mother, she’s been making decisions based on what’s best for Cole for as long as she can remember. She even determines what men to date by how much they can provide for her brother and her, not on whatever sparks may—or may not—fly.
But with Cameron MacCabe, the attraction is undeniable. The sexy new bartender at work gives her butterflies every time she looks at him. And for once, Jo is tempted to put her needs first. Cam is just as obsessed with getting to know Jo, but her walls are too solid to let him get close enough to even try.
Then Cam moves into the flat below Jo’s, and their blistering connection becomes impossible to ignore. Especially since Cam is determined to uncover all of Jo’s secrets …even if it means taking apart her defenses piece by piece.



Kitabı bitirir bitirmez sıcağı sıcağına bir yorum için koşturdum geldim. Şimdi öncelikle Samantha ablanın belki bizde Martı Yayınları'ndan çıkan fantastik serisini okumuşsunuzdur. Yazarın ilk erotik roman denemesi olan On Dublin Street, ilk çıktığında bir hayli tutmuştu. Şimdi ise diğer karakterlerin hikayelerine geçen Samantha ablanın bu kitabı da ilki gibi güzeldi. Benim On Dublin Street yorumum için buraya tıklayıverin.

İlk kitapta tanıştığımız karakterler bu kitapta da mevcut ama buradaki asıl karakterimiz Johanna - diğer bir deyişle Jo. Jo'yu ilk kitapta Braden'a sarkarken hatırlıyoruz -Joss'un çalıştığı barda barmenlik yapmakta- ve aslında sevdiğimiz biri değildi ama bu kitapta geçmişi ve hayatında yaşadıklarıyla ona karşı da bir sempatimiz oluşuyor.

Jo alkolik annesi ve 14 yaşındaki erkek kardeşi Cole'a bakıyor. Maddi olarak ileride Cole'un sıkıntı yaşamaması için ise kendini hafif meşrep gösteriyor ve zengin birisi ile evlenip Cole'u güvenceye almak istiyor. Böyle okuyunca kulağa kötü geliyor ama kafasında kendine duyduğu güvensizliklerin sonucu olarak ancak bunu yapabilir gibi hissediyor.

Bütün planları bir sergide Cameron - Cam ile tanışınca suya düşüyor. Birbirlerinden daha ilk bakışta müthiş etkilendiklerini anlayan ikili, başka birileriyle çıkıyor olsalar da birbirlerini düşünmeden edemiyorlar. Ama Cam onun çok sığ ve boş biri olduğunu düşünüp hödük hödük konuşuyor. Ama Jo sayesinde aynı barda barmenliğe başlayınca aralarındaki elektrik hepten karşı konulmaz oluyor ama bir şekil yatıştırmayı başarıyorlar.


Bütün bunlar yetmezmiş gibi Cam alt kattaki daireye taşınıyor ve ondan gizli tutmaya çalıştığı özel hayatı ile bir hayli haşır neşir olduğunu görüyor. Cole ile iyi anlaşıyor, annesinin bitchlik yapmasını da görüyor ve Jo'ya daha derin bir anlayış gösteriyor. Ama yine de ikisi başka insanlarla çıkmaya devam ediyor. Jo kendini zengin adam Malcolm'u bırakmaya ikna edemiyor bir süre, çünkü bu Cole'un  geleceği demek.

Tabi ki klasik olarak beklediğimiz an geliyor ve gözleri birbirlerinden başkasını göremez halde ilişkilerini bitiriyorlar ve kendilerini Cam'in evinde buluveriyorlar. Buradan sonrası tahmin edileceği gibi gayet sıcak. Ve nihayet kitabın başından beri beklediğimiz ilişki canlanıyor.

Ama drama burada bitmiyor. Cam'in eski sevgilisi Blair'in şehre dönüşü, Jo'nun yıllardır kaçındığı öz babasının onları bulması, yıllar önce Amerika'ya giden öz babası gibi davrandığı Uncle Mick ve kızının İskoçya'ya dönmesi sayesinde bol bol drama yaşıyoruz. Ağlatıyor da, güldürüyor da. Kısacası her duyguyu bulabileceğiniz bir kitap.

Bu seri dramayı güzel işliyor, ilk kitapta da gözyaşlarımı tutamamıştım bunda da tutamadım. Ben zaten hemen muslukları açarım. Ama hayatın draması varsa rondonun kreması var diyerekten iğrençliğe vurup olayı kapatıyorum. Sözün özü şöyle fırtınalı gelgitlerle dolu kitapları özlediyseniz bu seriye başlamanızı şiddete tavsiye ediyorum...







Yorum Gönder

0 Yorumlar