Kitap Yorumu: Cinder | Marissa Meyer (The Lunar Chronicles, #1)

Orijinal adı: Cinder
Yazar: Marissa Meyer
Yayınevi: Artemis
Sayfa: 417


Gelecekte bile, hikâye "bir varmış bir yokmuş" dİye başlıyor… İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin'e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya'yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya'nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…

Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai'in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya'nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda... Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?

Marissa Meyer, Washington'ın Tacoma kasabasında doğup büyüdü. Henüz küçük bir çocukken kitaplara âşık olan Marissa, ergenlik yıllarından beri gençlik edebiyatı üzerine çalışıyor. Peri masallarına da büyük bir sevgi besleyen Marissa, gençlik günlerinden beri bu masalları yeniden kurguluyor ve bu tutkusundan da vazgeçecek gibi görünmüyor.


Baştan söyleyeyim, Cinder de uzun bir süre boyunca okumayı ertelediğim kitaplardandı. Aslında kapağı ve sayborg olması yetmişti yine de vakit bulamamıştım. Kitap o kadar iyiydi ki elimden bırakamadım, bu kadar ertelediğime hayıflandım.

Öyle sürekli fantastik ya da bilim kurgu okuyan biri değilim, o yüzden sanırım ara ara açlığım tavan yapabiliyor. Cinder'i de işte bu açlık zamanımda okuduğumu düşünüyorum çünkü bittiği gibi ikinci kitap Scarlet'i de okuyup yuttum, onun yorumu da yakında buralarda olur sanırım.

Cinder bir mekanik ustası. Genç bir kız ama bir sayborg. Yani vücudunun bazı kısımları makine. Terminatörü biraz hatırlayabilirsiniz burada. Kendi kendine takılan Cinder için işler o kadar hızlı karışıyor ki o bile "anlamlandıramıyor." İki üvey insan kardeşi ve bir de gıcık üvey anne ile yaşıyor. Bir gün hükümdarın oğlu prens Kai'nin dükkanına gelmesiyle de dünyası değişiyor. Veba salgınıyla boğuşan dünya ülkeleri - ki ülkeler burada farklı - veba için bir türlü çare bulamıyor ve Kai'nin babası hükümdar da bu hastalıktan hayatını kaybediyor. Ve Aycıların kraliçesi Levana da güçlerini ve kötülüğünü ortaya çıkarmaya başlıyor.

Cinder, kül demek. Tanıdık geldi mi? Evet, Cinderella. Orijinal masalı bir de böyle güzel bir şekilde dinliyoruz ki ben bayıldım. Hani külkedisine dönüşmeden önce ayakkabısı takılır kalır ya merdivenlerde, burada da sayborg ayağının aynı şekilde merdivenlerde çıkma durumu var. Yani bir hayli andırıyor ve farklı kısımları da çok iyi bence. Tabi yazarın amacı bu, ikinci kitap Scarlet kırmızı başlıklı kızın versiyonu. Üçüncü kitapta Rapunzel, dördüncü kitapta da Pamuk Prenses göndermeleri olacak. Zaten kapaklarına baksanız anlıyorsunuz. Yani kısacası büyük kötüye karşı masal kahramanlarımız birleşecek gibi görünüyor. Ayrıca bu kitapta Cinder'ın geçmişini neden hatırlamadığını ve aslında kim olduğunu öğrenmesini de okuyacaksınız.

Böyle güzel anlatılan fantastik ve bilim-kurgu karışımı kitaplar nadir bence. O yüzden bu kitabı okumanızı, hatta seriyi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. O kadar ilginç kurgusu var ki elinizden düşmüyor zaten. Öneri listemin başlarına yerleştiğini belirtmeme gerek yok sanırım.

İkinci kitap: Scarlet 




Yorum Gönder

0 Yorumlar