Kitap Yorumu: Meleğin Çağrısı | Guillaume Musso

Orijinal adı: L'appel de l'ange
Yazar: Guillaume Musso
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa: 384



Tüm sırlar cep telefonunda gizli...
New York, Kennedy Havaalanı.Bekleme salonunda bir kadın ile bir adam çarpışırlar, kısa bir ağız dalaşından sonra herkes kendi yoluna gider. Madeline ile Jonathan daha önce hiç karşılaşmamışlardır; tekrar görüşmeleri için de bir neden yoktur. Ama çarpışma sonrası yere dağılan eşyalarını toplarken, cep telefonları birbirine karışır. Bunu fark ettiklerindeyse aralarında 10.000 kilometre vardır. Madeline Paris'te çiçekçi, Jonathan ise San Francisco'da restoran sahibi ve şef aşçıdır.

İkisi de meraklarına yenik düşerek birbirlerinin telefonlarını karıştırmaya başlar ve akıl almaz bir gerçekle karşılaşırlar: Geçmişten gelen bir sır ikisini birbirine bağlamaktadır. Bu sırrın merkezinde ise birinin neredeyse hayatına mal olacak, diğerinin ise hayatını borçlu olduğu gizemli bir genç kız vardır.

"Hepimizin başına gelebilecek bir hikâye… Siyah ve tozpembe renkleriyle romantik bir gerilim…"
-France Info-

Guillaume Musso ile çok geç tanıştığımı düşünüyorum. Ne kadar hayıflansam az hatta. Ama Meleğin Çağrısı iyi ki dikkatimi çekmiş de tanışmışız diyebilirim. Kapağı biraz cevapsız arama filmlerini hatırlattı bana ama asıl odaklandığım kısım romantik gerilim yazısıydı. Bu türü bir hayli sevdiğimden almadan edemedim tabi.

Kurgu çok ilginç öncelikle. Birbirini daha önce hiç görmemiş iki kişi Jonathan ve Madeline. İkisi de havaalanında çarpışıyorlar ve birbirlerini çok kaba buluyorlar ama fark etmeden birbirlerinin cep telefonlarını alıyorlar. İşte tüm olay böyle garip bir rastlantıyla başlıyor. Karışıklığı anladıklarında telefonlarını birbirlerine yollamaya karar veriyorlar ama öyle çabuk bitmiyor tabi.

Jonathan ABD’de yaşayan Fransız bir şef. Ama bütün ünü birkaç yıl önce karısı tarafından aldatılıp şirketi batınca sönmüş. İsteğini ve ilhamını kaybetmiş, neyi aradığını bilmeyen bir adam. İşte bu yüzden Madeline’in telefonu ona çok ilginç geliyor ve kendini tutamayıp bir hayli karıştırmaya başlıyor.



Madeline ise Paris’te bir çiçekçi. Zengin bir adamla nişanlı. Hayallerindeki işi yapıyor, çiçeklere aşık, onlarla yatıp kalkıyor gibi bir şey. Ama Jonathan’ın kendi telefonunda bulduğu şeyler onu geriyor, çünkü görmemesi gereken büyük bir dosyası da var. Tabi Madeline’in yanındaki çalışan da Jonathan’ın ünü hakkında birkaç şey söyleyince bu sefer merakına yenilen Madeline oluyor ve Jonathan’ın hayatını bozan o olaylarda garip ayrıntılar fark etmeye başlıyor.

Yazarın en sevdiği şey garip rastlantılar bunu anladım. Madeline polis geçmişinde kafayı takıp ölmeden bulamadığı kız, Jonathan’ın geçmişine de ait. Madeline’in öldü diye kabul ettiği tarihten sonra Jonathan ile karşılaşması ise durumu bir hayli ters yüz ediyor. Madeline de Jonathan’ın geçmişindeki tutarsızlıkları bulunca ikisi bilgilerini birbirleri ile paylaşıyorlar ve bu garip rastlantı yıllardır hasıraltı edilen bir sürü şeyin gün ışığına çıkmasını sağlıyor. Tabi bu arada aralarındaki garip çekimi de inkar edemiyorlar. Ama romans kitapta pek yer kaplamıyor emin olun.

Ben kurguyu çok sevdim açıkçası. Garip rastlantılara bayıldım diyebilirim, karakterler de aynı şekilde gayet iyi. Hala kendime kızıyorum nasıl daha önce yazarı okumadım diye. Bu yorumu yazarken yazarın bir başka romanını daha bitirdim, o da yakında bu sayfalarda olacak. Ama diyebileceğim şu: Tanışmadıysanız denemeniz gerek. Boşuna Fransa’nın en çok satan yazarı dememişler.

PS: Ayrıca kitabın sonunda yazar kişisel notunda bu olayı birebir yaşadığını anlatıyor, oradan ilham alarak yazmış. Ayrıca Maxime (Chattam) ile de yakın arkadaş anladığım kadarıyla. Yazar notu adamı daha da sevmenize neden oluyor, benden söylemesi.

  

Yorum Gönder

0 Yorumlar