Kitap Yorumu: Bir Tuhaf Turta Davası | Alan Bradley (Flavia de Luce, #1)

Orijinal adı: The Sweetness at the Bottom of the Pie
Yazar: Alan Bradley
Yayınevi: Domingo
Sayfa: 348




İlk Hançer Ödülü sahibi Alan Bradley bu muzip ve zekice yazılmış ilk romanında son zamanların en benzersiz ve hoş dişi kahramanlarından birini yaratıyor: zehre yönelik özel bir tutkuya sahip on bir yaşındaki kimyager adayı Flavia de Luce. Zaman, 1950 yazı. Flavia'nın yaşadığı köhne İngiliz malikanesi Buckshaw'da bir dizi izah edilemez olay gerçekleşmiştir. Kapı eşiğinde ölü bir kuş bulunmuştur, hem de gagası tuhaf şekilde bir posta puluna saplanmış halde. Saatler sonra Flavia salatalıkların arasında yatmakta olan bir adam bulur ve onun son nefesini verişine tanık olur. Bu olay karşısında hem dehşete düşen hem de büyük bir heyecan yaşayan Flavia için Buckshaw'a cinayetin gelişiyle birlikte hayat gerçek anlamda başlar adeta. "Keşke korktuğumu söyleyebilseydim, ama korkmadım. Tam tersi. Açık arayla ömrüm boyunca başıma gelen en ilginç şeydi bu."

Sürükleyici bir polisiye olmanın yanı sıra dönemin keskin bir portresini de sunan Bir Tuhaf Turta Davası, leziz bir edebi tada sahip, ustaca anlatılmış bir kandırmacalar hikâyesi.
Bir Tuhaf Turta Davası, D&R'ın 5 TL kampanyasında gözümden kaçırıp almadığım, almadığıma hayıflandığımı hatırlayan Kitab-ı Sevda'nın ise gelişinde bana hediye ettiği bir kitap. Ben de teee o kadar yollardan geldiği için bu kitabı ertelemeyeyim dedim, iyi ki de öyle dedim.

Arka kapağını felan hiç okumadan daldım kitaba, yani hiçbir fikrim yoktu ana karakterin 11 yaşında olduğundan. Flavia de Luce, soğuk ve garip bir ailede büyümüş ama ablaları onunla, o da ablalarıyla sürekli uğraşıyor. Daha en başta kendini dolabın içinde buluyor Flavia ve oradan çıkıp ablalarına yapacağı hain planları kafasında tasarlayarak labaratuvarına yürümeye başlıyor. Laboratuvar diyorum, çünkü 11 yaşında ama feci bir kimya dehası. En sevdiği konu ise zehirler. İşte ana karakter bu kadar garip bir kız. 

Eve gelen yabancıyı babasıyla tartıştıktan sonra salatalıkların içinde ölü bulan da Flavia oluyor. Öyle bir kimyager burnu var ki aklına geç de gelse adamın neyle zehirlendiğini şıp diye çıkarıyor hatta. Polisler, soruşturna vs. derken şüpheli olarak babasını alıp götürüyorlar bir de. Zaten olayı soruşturmaya kendini kaptırmış bu zeki, küçük kız daha da azimle asılıyor soruşturmalarına. 

 Alan Bradley'de böyle haşarı bir karakteri yaratacak tip var bence :D

Bütün her şey aslında pullarla ilgili. Kitapta Flavia'nın babası gibi pul koleksiyoncuları var birkaç tane. Bu koleksiyon "gel evde sana pul koleksiyonumu göstereyim" tarzı bir şey değil, cidden özenle toplanmış. Senelerden 1950 olduğu için o kadar da garip değil tabi bu durum. Ama asıl önemli olan her koleksiyonca deli gibi aranan Ulster İntikamcısı isimli pul. Toplam iki tanesi kurtulabilmiş, biri kraliçeye ait, diğeri de kitapta tanışacağımız Dr. Kissing'e ait. Ama doktordaki yıllar önce kayboluyor, kraliçeye ait olansa geçen aylarda bir müzeden çalınıyor. İşte bu iki pul uğruna sürüsüne şey dönüyor kitapta. 

Karakter 11 yaşında olunca hikaye inanılmaz eğlenceli oluyor bence. Zehir takıntısı ve o zehirleri ablalarına sürekli uyguladığını hayal etmesi kulağa garip gelse de masum aslında. En büyük ablasına bir hayli çektiriyor da, rujuna garip bir madde karıştırıyor ya da kullandığı başka bir nesnesine bir şeyler bulaştırıyor ve kovalamaca en baştan başlıyor. Seri devam etseymiş de bu küçük kızın maceralarını biraz daha okuyabilseymişiz keşke. 




Yorum Gönder

0 Yorumlar