Yazar: Mark Helprin
Yayınevi: Hyperion
Şehirlerden… New York. Nehirlerden… Hudson Nehri. Göllerden… Haritalarda var olmayan ama her kış donan bir göl ve bir adam. Mevsimlerden… Merhametsiz kışlar. Bulutlardan… Bir duvar. Erkek… Mekanik erbabı bir hırsız. Kadın ise… Hep genç kalmaya mahkûm bir ilahe. Siyahla beyaz kadar birbirinden farklı iki gazete… Hepsi de tesadüfen birbirini bulan ve her biri başlı başına birer masal kahramanı, insanlar. Gemiler, trenler, caddeler, köprüler, binalar, yıldızlar, takımyıldızlar, bataklıklar, parklar, meydanlar, ağaçlar… Ve hepsini çevreleyen ışıklar ve renkler; muhteşem manzaralar ve görüntüler… Bütün bu tablo içinde… Zamanı durduran tutkular… Ve zamanı durdurmak isteyen bir aşk…
Kış Masalı konusu bakımından bir hayli ilginç bir kitap. Peter Lake ve Beverly’nin ilginç hikayelerinden yola çıkıyor evet, ama aslında neredeyse üç farklı kitap çıkabilecek kadar yoğun bir kurgu. Zaten sayfa sayısından anlayabilirsiniz. Filmi de vizyona girdi ama anladığım kadarıyla kitabı biraz değiştirmişler, çünkü bu kurguyla çekilseydi belki de çoğunluk sevmezdi.
Biraz kurgusuna baktıysanız bu gayet fantastik bir öykü.
Beyaz bir atın sokakta düşünceler içinde koşturmasıyla başlıyor, yolları garip
bir geçmişten gelen ve Pearly’nin çetesinden kaçmakta olan Peter Lake ile
çakışıyor. Peter Lake ise soymak için girdiği evde Beverly isimli bu güzel,
naif ve hasta kıza sırılsıklam aşık oluyor.
Beverly öleceğinin bilincinde. Tek tutkusu ise gökyüzünü
izlemek. Biz büyük ihtimalle okurken o kısımları anlamıyoruz ama aslında
doğaüstü bir şeyi çözdüğü kesin. Burada demek istediğimi kitabın son bölümünde
felan anlayabiliyoruz anca. Beklendiği
gibi oluyor ve Beverley’nin ölümü üzerine kendini kaybeden Peter, kaçtığı
çetenin tuzağını düşüyor. Ama beyaz at
Athansor’un yaptığı bir sıçrayışla gökyüzünde doğru çıkıyorlar. İşte buradan
sonra Peter Lake’i bir süre görmüyoruz ve başka hikayelere geçiyoruz.
Cheerios gölünün garip bir durumu var. Haritalarda gözükmüyor,
garip bir sis tabakasıyla kaplı ve zaman akışını değiştirecek bir gücü var bu
sis tabakasının. İşte bu gölden çıkan
bir hikaye de Virginia ile Hardesty’nin hikayesi. 100 yıl sonraki New York’ta
kesişiyor yolları, hem de Beverley Penn’in abisi, tabi şimdi yaşlı başlı bir
adam olan Harry Penn’in gazetesi The Sun’da. Hardesty bir hayli zengin aileden gelme ama
babasının veridği tepsiyle birlikte kendini yollara atıyor ve Virginia’ya
görürü görmez aşık oluyor.
Diğer bir hikaye ise küçükken Athansor’u gören Cassandra’nın
hikayesi. Onun hikayesi de kendi içinde garip. Ama onun yolu da The Sun’da
kesişiyor ve şirket gemisinin kaptanı ile birbirlerine vuruluyorlar. Ayrıca
Harry’nin kızı Jessica’nın ayrı bir hikayesi var. Yani hepsi birbiriyle
bağlantılı ama bir hayli uzun bir kurgu. Ayrıca köprü yapımındaki üç ölümsüz
adamı da unutmamak gerek.
Peter Lake kendine 100 yıl sonraki New York’ta geliyor ama
hafızasını kaybetmiş bir şekilde. Athansonr’dan da ayrı düştüğü için hatıralarının
geri gelmesi biraz zaman alıyor. Bu sırada o da The Sun gazetesinde makinist
olarak işe giriyor. Kilit nokta The Sun evet.
Ve kitap ilerlerken
sona yaklaşıyor, tabi New York’ta bir sürü olay oluyor vs. Virginia ile
Hardesty’nin kızları Abby’nin ani ölümü Peter Lake’in kendi yeteneklerini
keşfetmesini sağlıyor ve hafızası da o sırada geri geliyor. Aslında zamanı
durdurup geri alabildiğini hep birlikte keşfediyorsunuz. Ama sonunda Beverley’nin
gelmesini bekleyenler için sonu istediğiniz gibi değil. Tabi yine de Peter’ın
Beverley’nin yanına bir şekilde gitmiş olmasını umuyoruz, hatta emin gibiyiz,
çünkü ucu açık bitiyor kitap. Abby’i hayata döndürmeyi başarıyorlar da. Yine de
bir Beverley görsek fena olmazdı diyorsunuz, yani ben baya şaşırdım sonunda.
Aslında ölümden onu sürekli koruyan bir şekilde Beverley imiş. Ve nihayet bu
süregelen döngünün sona gelmesi ile beklenenin dışında bir final oluyor.
Kitap 1980lerde çıkmış aslında ve okuyanlar da anlatımına,
diline hayran kalmışlar. Aslında hikaye garip ama öyle güzel betimlemeler ve
garip olaylar okuyorsunuz ki çoğu yerde gülebiliyorsunuz da. Ama tam olarak bir aşk romanı denemez, böyle
ilginç kitapları seven biriyseniz sizlik ama. Tom Robbins tarzını sevenler
bence bundan da hoşlanacaklar.
0 Yorumlar