22. ÜKG Blog Turu: Kış Masalı | Mark Helprin



Orijinal adı: Winter's Tale
Yazar: Mark Helprin
Yayınevi: Hyperion


Şehirlerden… New York. Nehirlerden… Hudson Nehri. Göllerden… Haritalarda var olmayan ama her kış donan bir göl ve bir adam. Mevsimlerden… Merhametsiz kışlar. Bulutlardan… Bir duvar. Erkek… Mekanik erbabı bir hırsız. Kadın ise… Hep genç kalmaya mahkûm bir ilahe. Siyahla beyaz kadar birbirinden farklı iki gazete… Hepsi de tesadüfen birbirini bulan ve her biri başlı başına birer masal kahramanı, insanlar. Gemiler, trenler, caddeler, köprüler, binalar, yıldızlar, takımyıldızlar, bataklıklar, parklar, meydanlar, ağaçlar… Ve hepsini çevreleyen ışıklar ve renkler; muhteşem manzaralar ve görüntüler… Bütün bu tablo içinde… Zamanı durduran tutkular… Ve zamanı durdurmak isteyen bir aşk…


Kış Masalı konusu bakımından bir hayli ilginç bir kitap. Peter Lake ve Beverly’nin ilginç hikayelerinden yola çıkıyor evet, ama aslında neredeyse üç farklı kitap çıkabilecek kadar yoğun bir kurgu. Zaten sayfa sayısından anlayabilirsiniz. Filmi de vizyona girdi ama anladığım kadarıyla kitabı biraz değiştirmişler, çünkü bu kurguyla çekilseydi belki de çoğunluk sevmezdi.

Biraz kurgusuna baktıysanız bu gayet fantastik bir öykü. Beyaz bir atın sokakta düşünceler içinde koşturmasıyla başlıyor, yolları garip bir geçmişten gelen ve Pearly’nin çetesinden kaçmakta olan Peter Lake ile çakışıyor. Peter Lake ise soymak için girdiği evde Beverly isimli bu güzel, naif ve hasta kıza sırılsıklam aşık oluyor.

Beverly öleceğinin bilincinde. Tek tutkusu ise gökyüzünü izlemek. Biz büyük ihtimalle okurken o kısımları anlamıyoruz ama aslında doğaüstü bir şeyi çözdüğü kesin. Burada demek istediğimi kitabın son bölümünde felan anlayabiliyoruz anca.  Beklendiği gibi oluyor ve Beverley’nin ölümü üzerine kendini kaybeden Peter, kaçtığı çetenin tuzağını düşüyor.  Ama beyaz at Athansor’un yaptığı bir sıçrayışla gökyüzünde doğru çıkıyorlar. İşte buradan sonra Peter Lake’i bir süre görmüyoruz ve başka hikayelere geçiyoruz.

Cheerios gölünün garip bir durumu var. Haritalarda gözükmüyor, garip bir sis tabakasıyla kaplı ve zaman akışını değiştirecek bir gücü var bu sis tabakasının.  İşte bu gölden çıkan bir hikaye de Virginia ile Hardesty’nin hikayesi. 100 yıl sonraki New York’ta kesişiyor yolları, hem de Beverley Penn’in abisi, tabi şimdi yaşlı başlı bir adam olan Harry Penn’in gazetesi The Sun’da.  Hardesty bir hayli zengin aileden gelme ama babasının veridği tepsiyle birlikte kendini yollara atıyor ve Virginia’ya görürü görmez aşık oluyor.

Diğer bir hikaye ise küçükken Athansor’u gören Cassandra’nın hikayesi. Onun hikayesi de kendi içinde garip. Ama onun yolu da The Sun’da kesişiyor ve şirket gemisinin kaptanı ile birbirlerine vuruluyorlar. Ayrıca Harry’nin kızı Jessica’nın ayrı bir hikayesi var. Yani hepsi birbiriyle bağlantılı ama bir hayli uzun bir kurgu. Ayrıca köprü yapımındaki üç ölümsüz adamı da unutmamak gerek.

Peter Lake kendine 100 yıl sonraki New York’ta geliyor ama hafızasını kaybetmiş bir şekilde. Athansonr’dan da ayrı düştüğü için hatıralarının geri gelmesi biraz zaman alıyor. Bu sırada o da The Sun gazetesinde makinist olarak işe giriyor. Kilit nokta The Sun evet.

 Ve kitap ilerlerken sona yaklaşıyor, tabi New York’ta bir sürü olay oluyor vs. Virginia ile Hardesty’nin kızları Abby’nin ani ölümü Peter Lake’in kendi yeteneklerini keşfetmesini sağlıyor ve hafızası da o sırada geri geliyor. Aslında zamanı durdurup geri alabildiğini hep birlikte keşfediyorsunuz. Ama sonunda Beverley’nin gelmesini bekleyenler için sonu istediğiniz gibi değil. Tabi yine de Peter’ın Beverley’nin yanına bir şekilde gitmiş olmasını umuyoruz, hatta emin gibiyiz, çünkü ucu açık bitiyor kitap. Abby’i hayata döndürmeyi başarıyorlar da. Yine de bir Beverley görsek fena olmazdı diyorsunuz, yani ben baya şaşırdım sonunda. Aslında ölümden onu sürekli koruyan bir şekilde Beverley imiş. Ve nihayet bu süregelen döngünün sona gelmesi ile beklenenin dışında bir final oluyor.

Kitap 1980lerde çıkmış aslında ve okuyanlar da anlatımına, diline hayran kalmışlar. Aslında hikaye garip ama öyle güzel betimlemeler ve garip olaylar okuyorsunuz ki çoğu yerde gülebiliyorsunuz da.  Ama tam olarak bir aşk romanı denemez, böyle ilginç kitapları seven biriyseniz sizlik ama. Tom Robbins tarzını sevenler bence bundan da hoşlanacaklar.


Yorum Gönder

0 Yorumlar