Gece Yarısı Tuzağı (Midnight Breed, #5)

Orijinal adı: Veil of Midnight
Yazarı: Lara Adrian
Epsilon
360 sayfa


Kurşunlar ve bıçaklarla eğitilmiş bir savaşçı olan Renata’yı, -ölümlü ya da vampir- herhangi bir erkek yenemez. Ancak onun en güçlü silahı, nadir görülen ve ölümcül olan sıra dışı psişik yeteneğidir. Şimdi yabancı bir tehlike onun güçlükle kazandığı bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu altın renkli saçlara sahip vampir, onu hayalinin ötesinde zevkler yaşayacağı karanlık bir diyara sürükleyecektir. Adrenalin bağımlısı, dövüş tutkunu Nikolai, kendi adaletini tüm Soylu düşmanlarına uygulamaktadır -ve son avı da acımasız bir suikastçıdır.
Bir kadın onun yoluna çıkar: Baştan çıkarıcı, buz kadar soğuk bir muhafız olan Renata. Fakat Renata’nın güçleri, sevdiği birinin yaşamı tehlikeye girdiğinde sınanacak, hatta Niko’dan yardım istemesine neden olacaktır. İkisi güçlerini birleştirdiğinde büyük bir açlığın alevleri tutkuyla harlanacak, kan bağının neden olduğu eşsiz zevk onları ya sonsuza kadar lanetleyecek ya da kurtulmalarını sağlayacaktır..

Bu seride her yeni kitapla şu sorunu yaşıyorum: Önceki kitapta ne olmuştu lan? Kitaplar arasında  geçen zaman yüzünden her defasında durup bir geçmişi düşünmem gerekiyor. Bu kitapta da aynısını yaptım ve önceki kitapta olayı yaşayan bir Kadim olduğunu öğrenmeleri ve Dragos’un planını çözmelerinde bırakmıştık diye sanıyorum. Yoksa o önceki kitap mıydı? Neyse.  

Bu kitap Nikolai’nin kitabı. Niko sadece tanıdığımız bir savaşçıydı ama bu kitaptan sonra canımız kanımız oldu. Soy eşi özelliğindeki Renata’ya ise ilk gördüğünde vuruluyor zaten, ki ilk görüşte Renata onu tuzağa çekiyor. Çünkü Renata aslında Montreal’deki İlk Nesil Sergei Yakut için çalışıyor. Aslında bir nevi bunu yapmak zorunda, yoksa Sergei onu çiğ çiğ yer, orası kesin. İlk Nesiller’e düzenlenen suikastler neticesinde Sergei de bir konuk ağırlıyor ama son anda yırtıyor denebilir. Her şey ise küçük bir kızın sayesinde.

Bütün her şey ihanet dolu. Kendi oğlu Alexei Yakut, babasına ihanet ediyor. Ama öyle babam olsa ben de yapardım hani, burada onu yargılayamıyorum. İşleri iyice karıştıran Alexei yine de piyonluktan kurtulamıyor ve Niko’nun başını belaya sokuyor. Kurtulması ise Renata sayesinde oluyor. Burada amaç ise o küçük kızın başkasına satılması ve Renata’nın kendi kızı gibi gördüğü Mira’yı bulmak istemesi. Kitapta her şey kızın sayesinde oluyor sanki, çünkü küçük kız bir kahin. Gözlerine bakan herkes geleceklerinden bir kesit görüyorlar, o yüzden çok değerli bir soy eşi.

Renata da bir soy eşiydi hatırlarsanız. Her soy eşinde garip bir yetenek var, Renata da düşünce gücüyle vampirleri felan yere yıkabiliyor. Bir nevi Alacakaranlıktaki o küçük sarışın Jane gibi düşünebiliriz. Ama malesef hepsinde olduğu gibi, gücünün de yan etkileri var. Gücünü çok kullandıktan sonra uzun bir süre dinlenmesi gerekiyor ama ne zaman Niko ile kan içmelere başlıyor, o acılar da azalıyor.

Bir de yine her kitapta olan klasik şey var: Erkek kızı korumak ister ama kız ondan bilgi saklanmasından hoşlanmaz vs. Burada Niko’ya hak veriyoruz aslında, çünkü küçük kızın yerini hemen söylese bu deli kadın gider kendini öldürtür. Niko’nun aldığı istihbarat zaten  çok büyük, sonra kontrol ederken Dragos’un da orada olduğunu görüyor ama tabi ki Dragos bir şekil kaçıyor. Yine de çok garip gelişmeler oluyor, küçük kız Mira ve Avcı ikilisi çok garip cidden.

Sonuçta Niko bir anda aile babasına dönüşüyor. Renata ve Mira karargaha taşınıyorlar, aile gibi davranışlar başlıyor. Buralar güllük gülistanlık. Asıl sonraki kitapta Andreas Reichen anlatılıyor. Önceki kitapları okuyanlar onu tanır ama bu kitapta yaşadığı şeylerden sonra onun kitabını merak etmeden duramayacaksınız. Bu sefer Türkçe’ye çevrilmesini beklemeyebilirim ben gerçi. Zaman gösterecek artık. Siz yine de serinin fanıysanız, bu kitabı da beğeneceğinizi düşünüyorum. Lara ablanın karakterlerini de kurgusunu da ben her kitabında çok beğenmişimdir, beğenmeye devam edeceğim kesin gibi.



Yorum Gönder

0 Yorumlar